Enerji Verimliliği Yönetmeliği, ülkelerin iktisadi ve sosyal kalkınmasında en önemli girdi olan enerji; nüfus artışı, sanayileşme, şehirleşme ve küreselleşme sonucu değişen üretim ve tüketim kalıpları nedeniyle, küresel boyuttaki önemini artırarak korumuştur. Diğer yandan enerji, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıt rezervlerinin hızla azalması, ozon tabakasının incelmesi ve sera gazı emisyonlarının insan yaşamını tehdit eder duruma gelmesi nedeniyle, günümüzün en önemli sorunlarından birini teşkil etmektedir. Enerji sorunlarının giderek artığı, ancak kaynakların azaldığı bir dünyada elbette verimli kullanımı daha da önem kazanacaktır.
Enerji Verimliliği Yönetmeliği
Geçmişte yaşanan 1973 ve 1979 petrol krizi gibi arada bir ortaya çıkan, ekonomileri sarsan ve enerji fiyatlarındaki anormal artışlarla moral bozan bir yapılanma zaman zaman meydana getirmekte, sonunda enerji çeşit ve kaynaklarının sürekliliğinin temini (buna arz güvenliği diyoruz) sorun olmakta ve enerjinin verimli kullanımı da önem kazanmaktadır. Ardından 1980’li yıllarda çevrenin korunmasının ön plana çıkması, enerji üretim ve tüketiminin iklim değişikliğine etkisi, ekosistem ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, bu kavramı enerji ve kalkınma politikalarının vazgeçilmez bir bileşeni haline getirmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan
Dünya da Enerji Verimliliği
Dünya Çevre ve Gelişim Komisyonunun hazırladığı 1987 yılında yayımlanan Brundtland Raporunda, (Ortak Geleceğimiz) için “sürdürülebilir bir kalkınma”; bu günün ihtiyaçlarını karşılayacak, gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanlarından ödün vermeksizin kalkınmak olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda, 2030 yılına kadar dünya enerji talebinde bu güne göre, %60-70 oranında bir artış beklenirken; enerjinin daha etkin ve verimli kullanılabilmesi için acil, kararlı ve ciddi tedbirlerin alınması bir zorunluluk haline gelmiştir.
Enerji Verimliliği Yönetmeliği, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen ülkelerin enerji açısından gelişmişlik düzeyi; kişi başına enerji tüketimi ve enerji yoğunluğu değerleri üzerinden ölçülmektedir. Dolayısıyla Kişi başına enerji tüketiminin yüksek olması, hem ülkedeki ekonomik faaliyetlerin canlılığını hem de, refah düzeyinin yüksek olduğunu ifade etmektedir. Birim üretim için veya GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) başına tüketilen birincil enerji miktarına, enerji yoğunluğu denmektedir. Enerji yoğunluğunun düşük olması ise, aynı miktar enerjiyle daha çok katma değer üretildiğini orta koymaktadır. Bu durumda bir ülkede enerji açısından gelişmişliğin göstergesi, kişi başı enerji tüketiminin yüksek ve enerji yoğunluğunun düşük olmasıdır. Halen hızlı kalkınma aşamasında olan ülkemizde sanayileşme faaliyetleri, yeni teknolojilere ulaşma çabaları, hayat standartlarının yükselmesi ve artan nüfus, her yıl daha fazla enerji kullanmamıza neden olmaktadır.
2010 yılı birincil enerji tüketimimiz 109,2 milyon Ton Eşdeğer Petrol’e (TEP, 1TEP = 11630 kWh) ulaşmış; toplam birincil enerji ihtiyacımızın ancak %29,7’si yerli kaynaklarımız ile karşılanabilmiştir. Ülkemizde 2010 yılı itibariyle %70,3’ü yurt dışından gelen birincil enerjinin; %28’i sanayiye, %26,4’ü bina ve hizmetlere ve %14’ü ulaşıma harcanmıştır. Artan nüfus ve refah düzeyi, sanayileşme gibi nedenlerden dolayı ülkemizde enerji talebi her yıl ortalama %5-6 artmaktadır. Talep artışının bu şekilde devam etmesi halinde; 2023 yılına kadar en az 130 milyar $ enerji üretim tesisi yatırımı yapılması öngörülmektedir.